Hindistan-Pakistan Gerginliği 78 Yıl: Tarihsel Arka Plan, Güncel Durum ve Geleceğe Bakış
Hindistan-Pakistan Gerginliği: Tarihsel Arka Plan, Güncel Durum ve Geleceğe Bakış
Giriş
Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkiler, 1947 yılında İngiliz Hindistanı’nın bölünmesiyle başlamış köklü ve karmaşık bir tarihsel sürecin ürünüdür. Bu iki ülke arasındaki gerginlik, sadece toprak anlaşmazlıklarıyla sınırlı kalmamış; din, kimlik, güvenlik, milliyetçilik ve dış politika gibi birçok unsurla beslenmiştir. Özellikle Keşmir bölgesi üzerindeki egemenlik iddiaları, bu çatışmalı ilişkilerin en merkezi noktasını oluşturmaktadır.
Bu makalede, Hindistan ile Pakistan arasındaki gerginliğin tarihsel kökenleri, önemli savaşlar ve krizler, diplomatik girişimler, güncel durum ve olası gelecek senaryoları ele alınacaktır. Ayrıca kendi yorumlarımı da belirterek, bu sürecin nasıl daha yapıcı bir hale evrilebileceğine dair görüşlerimi sunacağım.
1. Tarihsel Arka Plan: Bölünme ve Keşmir Sorununun Doğuşu
1947 yılında İngiltere’nin Hindistan’dan çekilmesiyle ortaya çıkan bölünme süreci, modern Güney Asya tarihinin en trajik olaylarından biridir. Bu süreçte yaklaşık 10 milyon insan yer değiştirmiş, 1 milyona yakın insan etnik ve dinsel çatışmalarda hayatını kaybetmiştir.
Pakistan, Müslümanlar için bir vatan olarak kurulmuş; Hindistan ise laik bir ulus-devlet yapısını benimsemiştir. Ancak bu ayrım, birçok etnik ve dini topluluğun yaşadığı bölgelerde ciddi çatışmalara neden olmuştur. Bu çatışmaların en büyüğü, Keşmir bölgesinde yaşanmıştır.
Keşmir, çoğunluğu Müslüman olan bir bölge olmasına rağmen, Hindu bir Maharaja tarafından yönetiliyordu. Pakistan, Keşmir’in kendisine katılmasını beklerken, Maharaja’nın Hindistan’a katılma kararı ve Hindistan’ın askerî müdahalesi, ilk Hindistan-Pakistan savaşına (1947-1948) yol açtı.
Bu savaşın sonucunda, Keşmir ikiye bölündü: Hindistan’ın kontrolünde olan “Cammu ve Keşmir” ve Pakistan’ın kontrolünde olan “Azad Keşmir”. Ancak bu durum, tarafları memnun etmedi ve sorunun çözümü için BM devreye girse de kalıcı bir çözüm sağlanamadı.
2. Savaşlar ve Askerî Gerilimler
1947-1948 Savaşı (Birinci Keşmir Savaşı):
Bu savaş, bölünmeden hemen sonra başladı. Pakistan destekli kabile kuvvetleri Keşmir’e saldırdı. Hindistan, Maharaja’nın çağrısıyla bölgeye asker gönderdi. Savaş sonucunda, Keşmir fiilen ikiye bölündü ve BM, bölgede halk oylaması yapılmasını önerdi. Ancak bu oylama hiçbir zaman gerçekleşmedi.
1965 Savaşı:
Pakistan, Keşmir halkının Hindistan’a karşı ayaklanacağını umarak “Cibraltar Operasyonu”nu başlattı. Ancak Hindistan, bu saldırıya karşılık verdi ve geniş çaplı bir savaş başladı. Sonuçta taraflar tekrar eski sınırlara çekildi. Taşkent Anlaşması ile savaş sona erdi ama gerginlik azalmadı.
1971 Savaşı ve Bangladeş’in Kuruluşu:
Bu savaş doğrudan Keşmir’le ilgili olmasa da Hindistan-Pakistan gerginliğinde önemli bir dönüm noktasıdır. Pakistan’ın doğu kanadında yaşanan siyasi ve etnik sorunlar sonucu çıkan iç savaşa Hindistan müdahil oldu ve Bangladeş’in bağımsızlığına destek verdi. Pakistan açısından bu, büyük bir yenilgiydi ve Hindistan’ın bölgedeki etkisi daha da arttı.
1999 Kargil Savaşı:
Nükleer silahlara sahip iki ülkenin savaşa bu kadar yakınlaştığı bir diğer olaydır. Pakistanlı askerler ve militanlar, Hindistan kontrolündeki Kargil bölgesine sızdılar. Hindistan bu işgali püskürttü. ABD ve uluslararası toplumun baskısıyla Pakistan geri çekildi. Bu olay, Pakistan’ın uluslararası imajına zarar verdi.
3. Nükleer Gerilim ve Silahlanma Yarışı
1998 yılında her iki ülkenin de yaptığı nükleer denemeler, dünya kamuoyunu büyük bir endişeye sevk etti. Artık Hindistan ve Pakistan arasındaki her çatışma, nükleer savaş riski taşıyordu. Bu durum, “karşılıklı caydırıcılık” ilkesinin bir şekilde işlerlik kazanmasını sağladıysa da, özellikle Keşmir’deki militan saldırıları ve sınır ötesi operasyonlar her an savaşa dönüşebilecek potansiyel taşıdı.
Benim yorumum şu ki, iki ülkenin nükleer silah sahibi olması, klasik anlamda savaşı daha düşük ihtimal haline getirse de, bu durum bölgedeki tansiyonu düşürmüyor. Aksine, taraflar daha cesur adımlar atabiliyor çünkü doğrudan savaşın çıkacağına pek ihtimal verilmiyor. Bu da “proxy” savaşlar, sınır ihlalleri ve istihbarat operasyonlarının artmasına yol açıyor.
4. Terör Olayları ve Diplomatik Krizler
Özellikle 2000’li yıllarda Hindistan, Pakistan’ı Keşmir’deki ayrılıkçı terör örgütlerine destek vermekle suçlamaktadır. Bu suçlamalar, özellikle şu olaylarla gündeme gelmiştir:
-
2001 Hindistan Parlamentosu saldırısı: Hindistan, saldırganların Pakistan kökenli olduğunu öne sürdü ve iki ülke savaşın eşiğine geldi.
-
2008 Mumbai saldırıları: 166 kişinin öldüğü bu saldırılar, Hindistan kamuoyunda büyük infial yarattı. Saldırıyı gerçekleştirenlerin Pakistan’daki Leşker-i Tayyibe ile bağlantılı olduğu kanıtlandı. Bu olaydan sonra Hindistan, Pakistan ile barış görüşmelerini askıya aldı.
-
2016 Uri saldırısı ve 2019 Pulwama saldırısı: Hindistan ordusuna yönelik bu saldırılar, Hindistan’ı “cerrahi operasyonlar” düzenlemeye itti. 2019’daki Balakot hava saldırısı sonrası Pakistan da savaş uçaklarıyla karşılık verdi. Bu olayda her iki taraf da askeri başarı ilan etti, ancak gerilim zirveye çıktı.
Bu olaylar, diplomatik çözümlerin ne kadar kırılgan olduğunu ve güven inşasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
5. Cammu ve Keşmir’in Özel Statüsünün Kaldırılması (2019)
5 Ağustos 2019′da Hindistan, Anayasa’nın 370. maddesini yürürlükten kaldırarak Cammu ve Keşmir’in özel statüsüne son verdi. Bu adım, Keşmir’de daha fazla merkezi kontrol anlamına gelirken, Pakistan bu kararı uluslararası hukuka aykırı buldu ve tepki gösterdi. Hindistan bölgede geniş çaplı güvenlik önlemleri aldı, internet erişimini kısıtladı ve siyasi liderleri gözaltına aldı.
Bu gelişme, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri daha da gerdi. Benim görüşüme göre, Hindistan’ın bu adımı kısa vadede güvenliği sağlamış gibi görünse de, uzun vadede Keşmir halkı ile Hindistan devleti arasındaki bağı zayıflatmıştır. Ayrıca Pakistan’a bölge halkının savunuculuğunu yapma meşruiyeti de kazandırmıştır.
6. Ekonomik ve Jeopolitik Dinamikler
Her iki ülke de büyük ekonomik potansiyele sahip olmasına rağmen, gerginlikler kalkınma hedeflerini sekteye uğratıyor. Hindistan, Çin ve ABD ile daha yakın ilişkiler kurarken; Pakistan, Çin ile olan stratejik ortaklığını “Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC)” üzerinden güçlendirmeye çalışıyor.
Ancak Çin’in de Keşmir’in doğusundaki Ladakh bölgesinde çıkarları bulunması, bu bölgeyi üçlü bir rekabet alanına çeviriyor. Bu durum, Hindistan-Pakistan gerginliğinin artık sadece ikili bir sorun olmaktan çıktığını gösteriyor.
7. Barış Girişimleri ve Umut Işıkları
Geçmişte iki ülke birçok barış görüşmesi başlatmış olsa da bunların çoğu başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak 2003 yılındaki ateşkes anlaşması ve 2004-2008 yılları arasındaki diyalog süreci umut vericiydi. Keşmir’de sınır kapılarının açılması, kültürel değişim programları ve ticaret yollarının kurulması, halklar arasında bir yumuşama yaratmıştı.
Ne yazık ki bu süreç, 2008 Mumbai saldırısıyla sonlandı. Ancak yine de, halk düzeyinde ve bazı aydın çevrelerde barışa olan inanç devam ediyor. Sosyal medya çağında bilgi alışverişi, ortak kültürel mirasın paylaşılması, gençler arasında bir empati kurulmasına olanak sağlıyor.
8. Sonuç ve Değerlendirme
Hindistan ile Pakistan arasındaki gerginlik, sadece geçmişe takılı kalan bir sorun değil; aynı zamanda her iki ülkenin bugünkü ve gelecekteki siyasi yönelimlerini de etkileyen çok katmanlı bir meseledir. Keşmir, bu sorunun merkezi olsa da, temelinde güven eksikliği, travmatik tarihsel hafıza ve milliyetçi politikalar yatmaktadır.
Benim kanaatimce, kalıcı bir barış için her iki ülkenin de cesur adımlar atması gerekmektedir. Bu adımlar, şunları içerebilir:
-
Karşılıklı terörle mücadele iş birliği
-
Keşmir’de şeffaflık ve temel hakların sağlanması
-
Ekonomik iş birliğine öncelik verilmesi
-
Medyada düşmanlaştırıcı dilin yerine barış dilinin benimsenmesi
-
Eğitim ve kültür alanında ortak projeler geliştirilmesi
Gerginliğin devamı sadece iki ülke için değil, Güney Asya bölgesi ve dünya için de riskler barındırmaktadır. Nükleer gölgede süren bu kriz, insanlık adına büyük bir sorumluluk çağrısıdır.